Abdullah Önden

Academician Dr. Faculty Member

Minimalist Yaklaşım ile Girişimcilik, İnternet ve İşletme

23 Ocak 2013

business icon_128x128Sağıma bakıyorum girişimcilik, soluma bakıyorum internet projeleri. Zamanında anlattığımda "ne internet projesi mi?" diyip gülümseyen sektördekiler geliyor aklımda. Hep böyle olsun, yalnız olmayayım istemiştim. Ama sanki her konuda olduğu gibi bu konuda da birazcık fazla gündem var. Ne oldu da 6 senede Türk internetinde bir devrim yaşandı? Bu karmaşaya minimal bir bakış atmak istiyorum. O halde 6 asır gibi gelen 6 yılı kısaca özetleyerek başlayayım.

ADSL müthiş bir roketti. TTNET 2006 Nisan ayında Telekom'dan bağımsız hareket etmeye başladı ve bu tarih bence Türk interneti için çok ama çok önemli bir gün oldu. Bunu hep söyledim ve söyleyeceğim; Türkiye için internetin dönüm noktası sürekli eleştirsek de TTNET ve ADSL'dir. Bu şirket büyük yatırımlar sonucu insanları internete inandırdı, modemlerine kavuşturdu ve internete bağladı. Sonrasında şimdi hayatımızda büyük yer kaplayan Facebook, Twitter, Youtube gibi internet siteleri ile dünya ve Türk insanı internette yaşamlarını sürdürmeye başladı. Bugün bu yazımda adı geçmeyen ama bundan çok değil birkaç sene sonra "onsuz bir hayat düşünemiyorum" diyeceğimiz diğer internet siteleri gün geçtikçe hayatımızda yer almaya devam edecekler.

24 Ocak 2007'de yayına başladığım ve 6. yaşına giren bu blog benim de geçmişe bakıp sorular sormamı sağlıyor. Nereye doğru gittiğimizi, bu kavramların nasıl son 3 senede artık iyice birbirine girdiğini anlamaya çalışıyorum. Balon mu demeli, heyecan mı demeli, hareket mi demeli? Aslında seneler önce söylediklerimiz dışında hiçbir şey konuşulmuyor şu an. Biraz daha janjan, biraz daha derin terminoloji. Hepsi zenginleşen ve kalabalıklaşan Türk internetinin bir sonucu. Uzun süredir takip ettiğim, profesyonel olarak 7. seneme girdiğim, son 2 senemde aktif girişimçi olarak rol aldığım, akademik olarak içinde yer aldığım bu oyunun ana kavramları olan teknoloji, girişimcilik, internet girişimleri ve işletme kavramlarını özetlemek isterim. Diğer kardeşlerinden şu günlerde biraz daha öne çıkan "girişimcilik" ile başlamak istiyorum sözlerime.

Girişimcilik. Girişmek. Biraz kaba duruyor değil mi? Ama inanın değil. Tıpkı söylendiği gibi, sağlı sollu kendini kaybetmişçesine, terleyerek; ama hastalıktan mı hareketten mi bilinmeyen bir terleme ile, sağlıklı düşünemeden koşmak? Ya da aniden durmak ve öksürmek? Tanımdan da anlayacağınız gibi girişimciliğin net bir tarifi olamaz. Her girişimin doğduğu ayrı bir dünya vardır. Kimi rahat bir ortamda dünyaya gelir, kimi yoklukta, tıpkı dünyada yaşayan insanlar gibi; her ikisinin de şansı vardır. Kimi daha şanslıdır, kimiyse daha azimli, kararlı ve isabetli. İşte zaten girişimciliği güzel ve heyecanlı yapan da bunlar zaten.

Şimdi günümüzde popüler olan girişimcilik üzerine pek çok konferans, etkinlik mevcut. Girişimcileri hedefleyen girişimler bunlar, bu kadar sıcak bir konudan kazanımlar sağlamak elbette girişilmeye değer yatırımlardır. Peki girişimcilik bir konferansa gidip, eğitim alıp, gaza gelinip yapılacak bir iş midir? Girişimcilik sizi birinin itmesi ile ortaya çıkacak bir şey midir? Girişimcilik size birilerinin birkaç bin TL tutuşturup yapmanızı sağlayacağı bir şey midir? Ya da projeniz süpermiş diyip ödül verilince mi anlamlı olacağını düşünüyorsunuz? Girişimcinin böyle şeylere ihtiyacı yok. Girişimcilik üzerine etkinlik düzenleyenlerden de ricam alev alev yanan girişimcileri kovuklarından çıkarın, çok daha faydalı ve acı konuşacaklardır emin olun. Şu an bir etkinlikten diğerine koşan konuşmacılar ve aslında girişimci olmayan insanlar gündemde, burada bir yanlış var.

Girişimci: girişir. Çok basit bir tanım değil mi? Bir ışık görür, inanır, girişir. Adı üstünde girişimci. Sonuçtan bahsediyor muyuz? Detaylara takılıyor muyuz? Basit olacaksınız. Işığı konferanslarda arıyorsanız, o ışığı tekdüze yazılardan üretebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hele hele "bir hareket varmış internette, biz de illa bir şeyler üretiriz" diyenler. I-ıh, gerçekten olmaz. Girişimcinin buna vakti yoktur. Olamaz. Olmamalı. Ben girişimim 2. yılına yaklaşırken, bir gece yarısı artık rahatlamak için yazıyorum bunları. Biz asıl girişimciler kapanmış harıl harıl çalışırken cicili bicili üstü açık girişimcilik otobüslerine sıkıştırılan insanlarla tur atan pazarlama uzmanlarını görünce gülümsüyorum.

girişimci-ışığı

Girişimci girişsin. Bir şey aramasın, desteğe güvenmesin. Işığını bulsun ve peşinden gitsin. Kendisini yolundan döndürmeye çalışan olur, fikrine hayran kalanlar olur, o olur şu olur bu olur. Hiç önemli değil. Doğru olduğuna inandığı yola girsin ve devam etsin. Hibe, yatırım, ciro, kar. Bunları düşünmesin bir süre, sadece öze odaklansın. Kafası biraz çalışan bir kişi zaten ayakta kalması gerektiğini bilir. İster sıfırları bitmeyecek gibi duran bir şirket olsun, ister tek sıfıra sahip bir küçük şahıs olsun işletmenin ana kanunu hep işleyecektir, şirketler doğarlar büyürler ve ölürler. Bizler bu ölümü olabildiğince ötelemeye çalışanlarız. Girişimci de tıpkı kendisi gibi ışığının da sönmemesi için temel planını yapmalı ve yola çıkmalı.

İnternet. Geçen gün öss hazırlık kitabımı buldum. Sene 2001. Arasından bir kara kalem site taslağı düştü. O zaman tutacağına inandığım bir komünite projesini çalışmışım. Çocukça ve bir o kadar tatlı. Gülümsedim. Hayalim mimar olmaktı, şu an sanal yapılar inşaa ediyorum ve her gün koca bir gülümseme ile uyanıyorum. Zira bu kara kalemi çizmemden 12 sene sonra yine aynı şeyi yapıyorum ve severek yapıyorum. O kadar garip ki internet, aynı zamanda o kadar da aynı aslında. Sadece sunum ve bakış açısı değişti. Yonja'da arkadaş arayan insanlar, şimdi Facebook'ta arkadaşlarını buldu. Çok basit farklar dünyayı değiştirebiliyor işte. Blog yazdıramadığımız insanlar microblog denen 120 karaktere hayatlarını sığdırmayı başardılar. Televizyon internette olacakmış denildiğinde gülenler şimdi Gangnam Style ile hopluyorlar. Kredi kartını yastık altında saklayanlar şimdi saat sayıp kampanya tüketiyor. Kısacası biz internet girişimcileri için bir "wonderland" yaratıldı. İnternetin doğuşunu görmüş kuşağın bir ferdi olarak (ki doğum olarak Google'ın ortaya çıkışını kabul ediyorum) bunun henüz bir başlangıç olduğunu hatırlatmak isterim. Dünyanın en büyük internet sitelerine baktığınızda yine benim kabul ettiğim basitlik kavramının etrafında döndüklerini göreceksiniz, zira internet temel ihtiyaçları karşılamak için doğmuştur.

Google: Ne arıyorsun?

Facebook: Kimi arıyorsun?

Twitter: Ne düşünüyorsun?

Amazon: Ne almak istiyorsun?

Youtube: Ne izlemek istiyorsun?

Wikipedi: Ne bilmek istiyorsun?

Sorulara eklenen parametre sayısı arttıkça ulaşabileceğiniz kitle de aynı oranda daralır, ama bu kötü bir şey değildir. Zira temel ihtiyaçlar bellidir. Ya bir ihtiyaç doğuracaksınız ya da araya parametre sıkıştırıp boş kalmış bir alanı doldurmaya çalışacaksınız.

CNN: Haberleri okudun mu?

Yemeksepeti: Ne yemek istersin?

Markafoni: Bu kampanya hoşuna gitti mi?

Ekşi Sözlük: Bugün ne oldu biliyor musun?

simplicity_is_beauty_by_cifro-d38rys2


Görüleceği üzere bir internet projesinin temel yaşama şansı yanıtladığı sorularda gizlidir. Bir soruya yanıt verebiliyorsanız bu soruyu soran insanlar sizinledir. Ne kadar fazla bu soruyu soran insana ulaşırsanız ağınız o kadar genişler. Yani o kadar zor değil? Değil? Emin misiniz? Sizce yukarıda saydığım ve hepimizin kullandığı fikirleri kaç yüz bin kişi düşündü? Hatta kaç bini kolları sıvadı? Hatta kaçı yayına dahi aldı farkında mısınız? İşte burada gerçekler ortaya çıkıyor: İşletme.

Fikir gerçekten değerli bir şeydir. Ama uygulama her şeydir. Uygulamaya geçiremedikten sonra fikrinizin hiçbir değeri yoktur, üzgünüm. Bir yazılımevi sahibi olarak takdir edersiniz ki sürekli girişimciler ile görüşüyoruz, çalışıyoruz. Fikrini anlatmadan önce önümüze sözleşme getirenden tutun, tam projesini anlatacakken yutkunup sessizleşenine.. Fikrinizi uygulayın. Kimse fikrinizi çalıp uygulamaya geçirmez. Ha bir şekilde çaldıysa da üzgünüm ama siz daha önce uygulamalıydınız. Tamam fikir de paylaşıldı, yazılım geliştiriliyor her şey harika. Peki ya işletme tarafı? KDV? Vergiler? İmzalar? Sözleşmeler? Gider? Operasyon? Karlılık?

Bir iş planınız yoksa ya da bir noktadan sonra oluşturamıyorsanız ucu belirsiz bir tüneldesiniz demektir. Şu kararı vermeniz gerekli, korku mu çözüm mü? Zira hiçbir şey için geç değil. Artık deneyimlisiniz, görüyorsunuz, anlatılanlar deneyimler ile çarpışıyor, harmanlanıyor ve garip bir şeye dönüşüyor. İşte bu ufkunuzun genişliyor olması demektir. Bu noktadan sonra adımlarınızı planlamalı, hesaplamalı ve ince ince düşünmelisiniz. Karlılık hedefleriniz yolunda mı? Ekip nasıl? Yoksa ekibe ihtiyaç yok mu? Ortaklar ne durumda, yoksa verimsizler mi? Gider durumu nedir, cironuz her ay artarken maliyetleriniz ne alemde? Bu hesapları inceledikten sonra iş planınız ile karşılaştırmalı ve gerekiyorsa acil eylem planı yapmalısınız ki hızlı bir çakılış olmasın. Hiçbir zaman hiçbir girişim ivmesine güvenmemeli. Plana sadık kalınmalı ve yola devam edilmeli. Teknoloji şirketlerinin çoğunun hızlı büyüyüp hızlı batmasının bir sebebi de budur, gelirlerinize güvenmeyin onları kararlı kılın ve ne olursa olsun planlı ve programlı olun.

Uzun süredir gündemde olan bu geniş kavramları, elimden geldiğince kısa tutarak özetlemeye gayret gösterdim. Elbette bunlar kendi deneyimlerim sonucu oluşan fikirlerim. Bir bilgisayar mühendisi, işletme uzmanı, yazılımcı, proje yöneticisi, e-ticaret girşimcisi, internet kitapçısı, öğrenci kimliklerimin harmanı aslında.  Eminim pek güzel günler Türk internetini bekliyor. Umarım o günler geldiğinde ben bu yazıyı bakıp tebessüm edebilirim.